The Ting Tings Fan
Eğer Sizde Bir The Ting Tings Fanıysanız Ailemize Katılınız
Üye Olmak için Kayıt Ol tuşuna basıp Formu Doldurmanız Yeterlidir
The Ting Tings Fan
Eğer Sizde Bir The Ting Tings Fanıysanız Ailemize Katılınız
Üye Olmak için Kayıt Ol tuşuna basıp Formu Doldurmanız Yeterlidir
The Ting Tings Fan
Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.

The Ting Tings Fan

Türkiye'nin The Ting Tings Fan Forumu
 
AnasayfaKapıLatest imagesAramaKayıt OlGiriş yap

 

 Gothic Edebiyat

Aşağa gitmek 
2 posters
YazarMesaj
KyuuBi
The Ting Tings Fan | Deneme Moderatör
The Ting Tings Fan |  Deneme Moderatör
KyuuBi


Mesaj Sayısı : 145
Kayıt tarihi : 04/06/09
Yaş : 35
Nerden : Almanya

Gothic Edebiyat Empty
MesajKonu: Gothic Edebiyat   Gothic Edebiyat Icon_minitimeSalı Haz. 16, 2009 11:15 am

Gothıc Edebiyat

Sapık arzular, günahlar...Yalnız Canavarlar Değişen Düzene Karşı


Gotik,
on sekizinci yüzyılın ortalarından itibaren popüler bir tür olarak
ortaya çıktığından beri, saygın edebiyat sınıfına dahil edilmese de
varlığını değişen zamana karşı çıkarak sürdürdü. Fransız devrimi gibi
toplumsal değişikliklerin ve köklü sosyal hareketlerin yaşandığı bir
dönemde korkunç hayaletler, gizemli şatolar, doğaüstü ve şeytani
güçler, tutku ve şehvetin aşırılıkları ile dolu bir anlatının ortaya
çıkması ilk bakışta şaşkınlık uyandırsa da, Aydınlanmayı reddedip
Ortaçağın karanlık ve batıl inanışlarına dönüş olarak bakıldığında
değişikliğe direnme ve muhafazakârlık olarak görülebilir.

Gotik
romanların ilk örnekleri arasında temelde romans olan, yanı sıra korku
ve dehşet öğeleri de barındıranlar çoğunlukta. Korku öğeleri denince de
Ortaçağın ezici dinî baskısının körüklediği şeytanî güçler, öte
dünyadan gelip bu dünyadakileri etkileri altına alan hayaletler,
ruhlar, cadılar ve büyücüler bir çırpıda sayılabiliyor. Kötü güçlerin
etkisi altına giren insanlar toplum düzeninin izin vermediği her tür
çılgınlığı ve aşırılığı yapıyorlar: kendi kardeşleriyle yatıyor, ölüler
ve canavarlarla sevişiyor, ölümcül günahların hepsini işliyorlar,
sonuçta da kötüler cezalarını buluyor, bazen dünyevî bazen de uhrevî
bir güç tarafından hadleri bildiriliyor. Bu temelde romantik ve
eğlendirici ama aynı zamanda gizemli ve tahrik edici üslûp, türün yazar
ve okuyucuları arasında kadınların çok olmasının nedenini de açıklıyor.

Gotik edebiyatın vatanı olarak Kuzey Avrupa görülüyor, ama ücra ve
rüzgârlı tepelerde inşa edilmiş şatoları, hayalet söylenceleri,
karanlık ve kasvetli atmosferiyle İngiltere'nin ve İskoçya'nın bu
türdeki yeri ayrı. Yazarlar Kuzey Avrupalı olunca gizem de Avrupanın
güneyine iniyor, Gotik romansların mekânı çoğunlukla Akdeniz
ülkeleri... Türün en çok referans verilen ürünü Frankenstein'ın İngiliz
Shelley'lerin İtalya'daki evlerinde Lord Byron'ın da hazır bulunduğu
gece sohbetleri sırasında doğmuş olmasınaysa diyecek bir şey yok!

Gotik
her zaman yerleşik düzene ve ahlâk kurallarına karşı çıkmaktan, aşırıya
varmaktan, abartmaktan, kısaca "ileri gitmek"ten yana olmuş. 18.
yüzyılın sonlarında yayınlanan The Monk'un (Keşiş) yarattığı skandal bu
ileri gidişin kanıtı. Keşiş - bir romans başlığıyla yayımlanan kitapta,
cemaati tarafından abartıya varan bir hayranlıkla, neredeyse bir tanrı
gibi sevilen ve saygı duyulan bir keşişin kapıldığı hırs ve şehvetle
yapıp ettikleri, özellikle eleştirmenleri hezeyana sürüklemişti. 7
Haziran 1796 tarihli The British Critic'de şöyle deniyor: "Şehvet,
cinayet, ensest ve insan doğasını lekeleyen her tür vahşet mazeret
üretmeye olanak bırakmadan bir araya getirilmiş. Özür niyetine genel ve
çok pratik bir ahlâk anlayışı var: Büyü ve sihirle uğraşmaya gerek yok,
şeytan eninde sonunda sizi ele geçirecek! Parlak yeteneklerin bu tür
felaketler üretmekte kullanıldığını görmek bizi üzüyor."

Gerçi
bütün Gotik eserler bu tür eleştirilerle karşılanmadı, azınlıkta
olsalar da Gotiğin altın çağının yazarları Ann Radcliffe ve Horace
Walpole'ün eserleri hem eleştirmenlerin hem de okuyucuların zevkine
hitap ediyordu. Özellikle Radcliffe'in eserleri hem çok okundu hem de
bolca taklit edildi, Radcliffe ise çok okunan bir yazar olarak
kalemiyle para kazanma ayrıcalığına sahip olmuştu. Elbette bunda
yazarın Gotik unsurları sosyal düzeni güçlendirmeye uygun dozda
kullanması, hikâyelerinin temelde 'erdem ve sadakati güçlendirme'
amaçlı dersler mahiyetinde romantik metinler olması önemli bir etken.

Gotik
etkiler, bu türe doğrudan dahil edilmeyen Uğultulu Tepeler ya da Jane
Eyre gibi romantik dönem eserlerinde de boy gösteriyor. Medeniyetten
uzak eski malikaneler, çeşitli egzotik ülkelerden gelme eşyalarla dolu
yüksek tavanlı loş salonlar, gizli geçitlerle dolu uzun koridorların
romantik Gotik tarzından kasvetli gri şatoların, örümcek ağlarıyla
kaplı soğuk mahzenlerin, iğrenç sürüngenlerle dolu yeraltı geçitlerinin
korku Gotiğine uzanan çeşitlilikte mekânlar Gotiğin vazgeçilmez
unsurları. Bu heybetli ama karanlık, büyük ama gizemli, terkedilmiş
görünen ama doğaüstü varlıklarla dolu yapılar, içlerinde yaşayanların
iç dünyalarını yansıtıyor ve davranışlarını belirliyor. Uğultulu
Tepeler'in Heathcliff'i romanın kadın kahramanı için bir arzu
nesnesiyse de, bize anlatılan özellikleri canavarımsı, vahşi bir
hayvanı andıran, kaba saba birini getirir gözler önüne, tıpkı
kayalıkların üstünde tek başına rüzgârlara karşı dikilen malikanesi
gibi... Bu mekânlar içlerindeki ahlâk dışı, garip ve olağanüstü olaylar
devam ettiği sürece ayaktadırlar çoğu zaman. Gülün Adı'nda ya da Jane
Eyre'da olduğu gibi gizem çözülüp düzen yeniden sağlanırken yakılıp
yıkılıp giderler. Bu noktada Gotik anlatıların çift taraflı olduğu
görülebilir: Toplumsal düzene, dinî inanışlara ya da adetlere karşı,
aykırı, acayip ve tutarsız olaylar dizisi çoğunlukla kahramanların
doğru yola dönmeleri ile son bulur. Böylece otorite yeniden sağlanmış,
toplum düzeni de korunmuş olur. Ama anlatı her çeşit aşırılığı ve
canavarlığı hoş gören bir yoldan gelerek varmıştır bu sonuca.

Canavarlar
ve şeytanî güçlerin zamanla şekil değiştirmesine de şaşırmamak gerek,
18 yy.'ın hayaletleri, lanetleri ve şatoları, endüstri devrimiyle
birlikte 19 yy.'da laboratuvarlarda yaratılan insanlara, bilimin
karanlık ürünlerine ve bilimadamlarına dönüştü. Tutuculuk bu sefer
bilime ve teknolojiye karşı direnmeye başlamıştı. Dr. Jekyll ve Mr
Hyde, geliştirdiği ilacı kendi üzerinde denediğinde saygın kişiliğinden
sıyrılıp bir suçluya dönüşen Dr. Jekyll ve ikinci kişiliği Mr. Hyde'ın
öyküsü. Bastırılmış vahşet ve cinsellik dürtüleri ortaya çıkan doktor,
bunlarla başetmekte zorlanır ve doğanın ilahî dengesini bozduğu için de
ölümle cezalandırılır. Bir başka çılgın bilimadamı öyküsü, tıpkı Dr.
Frankenstein gibi canavarı kendi laboratuvarında yaratan ve Tanrı
tarafından cezalandırılan haddini bilmez bir bilimadamı...

19
yy.'ın meşhur detektifi Sherlock Holmes'un maceralarında da Gotik
birçok öğe olduğunu düşünmüyor musunuz? Öncelikle mantıkla çözülemez
göründüğü için gizemli güçlere atfedilen cinayet ve suçlar, Holmes'ün
keskin zekası ve garip öngörüsü ile egzotik Doğu kaynaklı bir zehire,
dilsiz bir köleye ya da Afrika kökenli bir büyüye bağlanır. Ama
Holmes'ün neredeyse hastalıklı mantığı cinayetlerin uyandırdığı korku
ve dehşet hissini yok etmeye yetmez. A. C. Doyle mantığın yılmaz
savunucusu kahramanını en doğaüstü görünümlü maceralara atarken,
yalnızca bilimin yanılmazlığını mı kanıtlamaya çalışmıştır?

20
yy.'da ise korkutucu gelen artık doğaüstü güçler değil, teknolojinin
insanın ruh-beden bütünlüğü üzerindeki etkisi. Teknoloji, sağladığı
düzen, denetim ve otoriteyle esas tehdit kaynağı halini almış durumda.
Artık öbür dünyadan gelen ne idüğü belirsiz yaratıklardan değil, kendi
elimizle yarattığımız ve beslediğimiz dünya düzeninin baskısından, her
an her yerde izlenmekten korkuyoruz.


Kafka Değişim'i yazarken
bireyin sosyal düzen karşısında gerileyip çatlamasını, Dava'da yasa ve
devlet düzeninin insanı nasıl doğaüstü bir güç gibi kıskıvrak
yakaladığını, tam bir Gotik anlayış taşıyan Şato'daysa otorite
figürünün çözümsüz bilinmezliğini ele alıyordu. Kafka'nın eserlerindeki
korku ve dehşetin, türün belirleyicilerinden Edgar Alan Poe'nun canavar
gorilinden ya da ölümcül sarkacından daha az etkili olduğunu kim
söyleyebilir?

Tüm bunlara bakıp artık Gotik anlatılar kalmadığını
düşünüyorsanız çok da haksız sayılmazsınız. Her zaman popüler kültürden
beslenen Gotik, terketmek üzere olduğumuz yüzyılda sinema ile yeni bir
aktarım kanalı edindi ve Gotik romanlar sinemanın ilk günlerinden bu
yana hep ilgi gördü. Ama Boris Karloff'un 30'larda canlandırdığı
canavarı ile 90'larda Robert de Niro tarafından ete kemiğe büründürülen
arasında ciddi farklar olduğu da bir gerçek. İkincisi bir bakışta daha
ürkütücü görünse de, birincinin soğuk, mesafeli ve tamamen yabancı
haline sahip değil. Fazla insanî, fazla dünyevî. Değişen sadece Mary
Shelley'in canavarı değil, Bram Stoker'ın Kont Dracula'sı da bu
değişimden payını alıyor. Tıpkı Coppola'nın filmindeki aşkı için her
şeyi göze alan tutkulu Dracula gibi. Aşırılıkları, düzen dışılıkları ve
gariplikleri törpülenmiş, neredeyse bu dünyaya ait olmak için uğraşan
yaratıklara dönüşmüş durumdalar. Onlardan korkmuyor, acıyoruz. Onlara
gülmüyor, bakıyor ve anlayış gösteriyoruz. Ne kadar romana sadık
kalındığı iddia edilse de, bu uyarlamaların orijinal dehşet duygusunu
daha insani duygularla değiştirdiği açık.


Korkuya ya da
romansa fazla kaymadan, ürperti ve tutkuyu kararında tutarak herkese
uygun hale gelen sinemasal Gotik tarzın bir başka örneği ise, Gotik
yönetmen sıfatını hiç şüphesiz hakeden Tim Burton tarafından çekilen
Edward Scissorhands (Makas Eller). Çılgın bir bilimadamı tarafından
yaratılan Edward son derece naif karakteriyle Dr. Frankenstein'ın
hedeflediği adam! Ama yaratıcısı onu tamamlayamadan ölünce koca şatoda
(başka nerde olabilirdi?) tek başına kalıyor, bir gün satıcı bir kadın
tarafından bulunana kadar. Ama ellerinin yerinde makaslar olan Edward
ne kadar insancıl olsa da (hem âşık olup, hem de herkes tarafından
sevilen biri haline gelmeyi başarıyor) yine de Frankenstein'ın canavarı
gibi ebedî yalnızlığa mahkumdur.

Gotik anlatıda aşırılıkla
birlikte ortaya çıkan gülme tepkisinin komedi filmlerinde kullanılması
da evcilleşen Gotik için bir örnek. Bu tür filmlerde, Gotik romanları
okurken hissedilen garip korku hissine eşlik eden biraz sinirli bir
gülme yerine düpedüz neşe var. Gotik canavarlar, cadılar ve
yaratıklarla dalga geçilen Addams Ailesi bu anlayışın en popüler
örneği.

Neyse ki Gotik anlayışı taşıyan ve başarıyla sürdüren
başka bir tür var: bilimkurgu. Gotiğin geçmişe referans vererek
yaptığını bilimkurgu geleceği göstererek yapıyor. "Şimdi" hakkında
başka bir zamandan bahsetmenin rahatlığıyla fikir yürütmek, zamanı
zemini belirsiz bir çağda özgürce hayal kurabilmek bilimkurguyu bugünün
zincirlerden kurtarıyor. Tıpkı mantığı ortadan kaldırarak Gotik
anlatıyı mümkün kılan, denetlenemeyen doğaüstü güçler gibi...

Karanlık
bir gelecek düşlemek, geçmişin canavarlarını makinelere, hayaletlerini
holografik görüntülere, çılgın bilim adamlarını yeni çılgın bilim
adamlarına dönüştürüyor. Türün öne çıkan örneklerinden Neuromancer'ın
bilgisayarlara bağımlı insanları, uyuşturucu ve vahşet içinde yaşayan
toplulukları ile nöral ağlar, Gotik edebiyatın dinden çıkmış, doğaüstü
güçlerin etkisine girmiş kahramanları ve bir şatonun gizli geçitlerinin
aldığı yeni biçimler.

19 yy.'da Doğu, Batının korku ve arzularını
yansıttığı bilinmez bir diyarken, 20 yy. sonlarında yerini başka
gezegenlere ve kıyamet sonrası Kaotik Dünya'sına bırakmış durumda.
Gotik edebiyatın doğudan gelen kötücül karakterlerinin ve
yaratıklarının yerini, dünya dışı varlıklar ya da makineler aldı.

Philip
K. Dick'in kaleminden çıkan Do Androids Dream Of Electric Sheep'den
uyarlanan bilimkurgu sinemasının başyapıtlarından Bıçak Sırtı (Blade
Runner) sürekli karanlık ve yağmurlu atmosferi, Frankenstein'da olduğu
gibi kendilerini yaratanla yüzleşmek için geri dönen androidleriyle
özünde fena halde Gotik.

Makineler tarafından iradesi elinden
alınmış insan ırkının karanlık geleceğini öngören ve kurtuluşun "inanç"
beslemekte olduğunu söyleyen tipik bir Gotik anlatı örneği de çok yakın
tarihli Matrix filmi.

Yine de Gotik edebiyatın tamamen
terkedildiğini söylemek doğru olmaz, fantastik edebiyat diye
adlandırılan türde eser veren yazarların çoğu Gotik edebiyatın
unsurlarını kullanıyor. Tolkien'ın Yüzüklerin Efendisi'nde düşlediği
dünya, teknoloji karşıtı ve geçmişe dönük. Çok satarların en çok satanı
Stephen King'in Medyum'u (The Shining) ıssız bir otelde bir süre önce
işlenen korkunç cinayetlerin, bekçi olarak kalan ailenin babasını nasıl
çıldırttığı üzerine tam bir korku abidesi. Eco'nun Gülün Adı'sıysa
doğrudan Ortaçağa dönüyor ve bir manastırda işlenen gizemli cinayetleri
Holmesvari bir din adamına çözdürüyor.

Doğrudan Gotik olarak
adlandırılan hikayeler yazan H. P. Lovecraft'ı da unutmamak gerek.
Türkçede sadece Mitos tarafından basılan Gotik Öyküler isimli tek bir
seçkiyle okunabilen Lovecraft türün kararlı takipçilerinin baştacı.
Lovecraft'ın hikâyeleri ürkünç ve dehşet verici kaynağı bilinmez
güçleri, insanın doğa karşısındaki çaresizliği gibi karanlık konuları
işliyor.

Oscar Wilde'ın Dorian Gray'in Portresi'nden Iris
Murdoch'un Tek Boynuzlu At ve Melekler Zamanı'na, Goethe'nin Faust'una
kadar sınırları genişletilebilen, romansdan korkuya çeşitlemeleri
bulunan Gotik anlatının temel formülü, 1797 tarihinde yazarı bilinmeyen
şu sözlerin kaleme alındığı günlerden bu yana yine de pek değişmedi:

"Yarısı harabe haline gelmiş eski bir şato al,
Bazıları gizli, bir sürü kapısı olan uzun bir koridor.
Üç tane yeni ceset.
Sandık ve mengenelerde bir sürü iskelet...
Hepsini karıştır, bir kaplıcada yatağa gitmeden önce üç cilt olarak alınacak şekilde."
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
YaVuZ_05
The Ting Tings Fan | Yeni Üye
The Ting Tings Fan |  Yeni Üye
YaVuZ_05


Mesaj Sayısı : 15
Kayıt tarihi : 28/06/09

Gothic Edebiyat Empty
MesajKonu: Geri: Gothic Edebiyat   Gothic Edebiyat Icon_minitimePaz Haz. 28, 2009 11:10 pm

sağol sağol sağol xD
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
 
Gothic Edebiyat
Sayfa başına dön 
1 sayfadaki 1 sayfası
 Similar topics
-
» Gothic Avatarlar [4]
» Gothic Avatarlar [5]
» Gothic Avatarlar [6]
» Gothic İmzalar
» Gothic Resimler [3]

Bu forumun müsaadesi var:Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
The Ting Tings Fan :: The Ting Tings Fan | Serbest Kürsü :: Gothic Dünyası-
Buraya geçin: